Çiçeklerin Dili
Çiçek; tabiatın süsü, canlıların gıdası, dertlerin dermanı, hastaların ilacı, sevenlerin aşk dili, evlenen çiftlerin mutluluk sembolü, ölülerin baş sağlığı ve mezarların örtüsü diye tanımlanabilir. Hayatımızla o kadar iç içedir ki, hanımlara isim bile olmuştur. Gül, Lale, Nergis, Yasemin, Çiğdem en yaygınlarındandır. Bununla da kalmamış, Anadolu kadınının elbiselerini, çoraplarını, yazmalarını baş örtüsü ve başlıklarının da süsü olmuş. Bugün bile Anadolu kadınlarının elbise ve çorapları çiçek motiflidir ve her birinin ismi de vardır. Türklerin günlük hayatlarının vazgeçilmez bir unsuru sayılan tabiat ve sevgisi bezeme sanaatlarımıza da konu olmuştur. O nedenle Türk İslâm Sanaatlarının ana unsuru çiçektir. Özellikle Ebru Sanaatı denilen bir sanat dalının oluşmasına neden olmuştur. Ebru sanaatında amaç suya boya koyup karıştırmak olmayıp, ebruyu kısmetli kılan şey zevki; sevilmeye hizmet etmesidir. Çiçeklerin hikayelere, manilere, şiirlere geçmiş sembolleri de vardır. Çoğu genç kız ve erkek gülün aşkı, yaşlılar ise Hz. Muhammed’i temsil ettiğini bilir. Aslında bir çok çiçek değişik anlamlarda kullanılmış. Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci hocanın ‘Çiçeklerin Dili’ adlı yazısından aldığım alıntıları olduğu gibi aktarıyorum. Ona göre; “Çiçekler arasında ilk sırada Lale ve ikinci sırada ise Gül vardır. Lale incelendiğinde hem şekli hem de Arap Alfabesindeki harfleri Allah lafzı ile aynıdır. Tek başına göğe yükselen haşmetli bir çiçektir. Osmanlı’da “Lale Devri” denilen bir devrin adı bile olmuş. 1453’te İstanbul’un Fethedilmesininin ardından laleler Fatih Sultan Mehmet’in emriyle park ve bahçelree dikilmiş. Bugünde dikilmekte. Bu lale sevgisi Fatih’den sonra gelen padişahlarda da görülür. Bunu da kaftanlarında bulunan Lale motiflerinden anlıyoruz. Bugün bile mevsimi geldiğinde park, bahçe ve yol kenarlarını süslemektedir. Çok değişik renkli olanları vardır. Lale Avrupa’ya Türkler tarafından gitmiş bir çiçektir de. Sezen Aksu’nun bestelemiş olduğu “Lale Devri” şarkısı ne de güzel Laleyi dile getirmekte ve o sevgiye bizleri de katmakta. Nasıl mı? İşte bu sözlerle: “Lale devri çocuklarıyız biz; zamanımız geçmiş/Aşk şarabından kim bilir en son hangi şanslı içmiş” Az kalsın diğer çiçekleri unutacaktım, onlardan menekşe, karanfil sadakati, nilüfer seccadesini suya sermiş dervişleri, nergis kendini beğenmişliği, sümbül sevgilinin zülfünü sembol eder. Hatta Hisa’li derki, “Yüz güle, yanak laleye yumuk ağızda açılmamış gül goncasına benzer.” Evet daha birçok şey yazılmış ve istenirse de yenileri yine yazılır. Her günümüz çiçekler kadar güzel olsun en büyük dileğim.