• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Karabağ, Gurbetçi Bir Emekçi İşçinin Hikâyesini,

Karabağ, Gurbetçi Bir Emekçi İşçinin Hikâyesini,

Karabağ, Gurbetçi Bir Emekçi İşçinin Hikâyesini,

AZERBAYCAN’DAN ÇIKIP HASRETLE YAŞIYAN GURBETÇİ BAHADDİN KARABAĞ GERİ DÖNMEYE VAKTİ YETMEDİ

Fikir ve düşüncelerini alarak sizlere aktarmak istiyorum. Fransa’da yaşarken alıştığı yiyecekleri özleyen ve hasret çeken bir işçi bölgesinde sanatçıların kasetlerini aldırarak onları vakti oldukça dinleyen, duygulan ve rüyalara dalan biriydi. Âşıkları dinlerken çocukları, torunları ve gelinleri anlamıyordu. Bu nedir? Baba diyerek eğleniyorlardı. Evlat olsun, gelin olsun büyüklerin gözlem yapamadığını fark edebilirsiniz. Azerbaycan bölgesini yanında taşımaya çalışan biri; örfleri ile büyümeye çalışan, alıştığı yemekleri, kaşarı, ekmeği yanında taşıyan veya aldıran biriydi. Nasıl peyniri, kaşarı, balı bölgesinden getirirken müzik  ve filim kasetlerini  alarak yanında taşıyarak kendi dünyasında yaşamaya ve mutlu olmaya bakıyordu. Kendisi Fransa’da yaşıyordu fakat kendi dünyasında duruyordu. Gözlem yaparak kendi yetişme şekliyle yaşıyordu. Teknoloji geliyor ve yaşam değişiyordu. Fikirler de değişiyordu fakat gurbete giden gurbetçi kendi şapkasıyla gitmiş o şapkayla yaşamış ve onunla devam etmiş. Tarzını bozmadan, çevrenin de etkisinde kalmadan ailesine sıkı sıkı sarılan biri olarak yaşamayı sürdürmüş. Özlem gidermek için sevdiği kişilerin fotoğraflarını büyüterek, çerçeve alarak ve duvara asarak sevdiklerini her gün görmek ve bakmak için sevgisini gösteren biriydi. Bunu ne yazık ki çocukları anlayamadı ve göremedi.

Bu nedir? Diyerek habersizce o fotoğrafları kaldırdık. Kimse gözlem yapmadı. Kimse de anlamadı. Artık sen yaşlandın, kafan gitti diyerek evin dağı ve çırasını torunları, çocukları ve gelinleri o çırayı dilimizde, elimizde ve gözümüzde söndürmek için o çıraya su döktüğüm de kimse bilmedi ve anlamadı. Müzik dinlerken, o müziğe dalmış kim bilsin? O’nu nerelere taşıyordu? Bakmadık, görmedik, anlamadık ve sormadık. Sadece bunların devri bitti dedik. Belki de onu kırdık ama biz de kırdığımızı bilemedik. Ama o da kırıldığını hiç ama hiç söylemedi. Belki de içinde tuttu… Belki de söylemedi. Nasıl söylesin? Evlatları nasıl söylesin? Gelinleri nasıl söylesin? Torunları söylenmiyormuş. Dışarıda bir Azerbaycanlı bir Karslı ya da bir Erzurumlu bulursa eve misafir getirirdi. Misafir gelince yedirmeyi seviyordu. Konuşmasının ilaç gibi olduğunu görüyordum. Sohbeti şifa gibi hissettiriyordu. Memleket sevgisi alıyordu ama çocukları bunları anlamadı. Laf söylüyorlardı; bu kim ve gerek var diye. Bunlara zaman ayırıyordu. Üstelik giden misafirin cebine de para koyardı. Bunu niçin yaptığını sorduğumda da bunu söylerdi: Yokluk dönemimde kime gittiysem arkamdan niye gelmiş? Para mı isteyecek? Derlerdi. Konuşurken duyardım. Benimle kimse ilgilenmezdi. Benim o gencin cebine 50 dolar vermem beni parasız bırakmıyor. O çocuğun ilerde aklında bu hikâye olsun. O öğrenci o da beni unutmayacak. Onun içindir ki el vermesini bilmeyen el olamaz. Çok aç kaldım. Onun için eve getiriyorum; yediriyorum, cebine para koyuyorum. Çocukluğumda bu durumu çok yaşadım şimdi yaşatmak istiyorum. Eksiklerimi kapatıyorum. Sevinirdi, ne yiyeceğini şaşırıyordu. İlgileniyordu ve cebine para koyardı. Bunu çocukları boşa uğraşıyor, kafayı yemiş diyerek arkasından konuşuyorlardı.

Karabağ havasının hasretini çektiğini gözlerinden, yüreklerinden ve dilinden anlıyorduk ama gülüp geçerdik. Karabağ suyuna hasret kaldığını gördük ama o suyun lezzetini bilmiyorduk. Karabağ müziğini hasretle dinlerken, gözleri doluyordu. Çocukken ne anlıyorsun diyerek müziği kapatıyorduk ve kırdığımızı fark etmiyorduk. Karabağ toprağına hasret kaldığını bilemedik ve hissedemedik. Karabağ insanlarının hasret içinde ilgilendiğini ve cebine para koyarken hiç hissedemedik. Bu boş insanlara değer mi bu ilgi? Derdik ama o da “değer oğlum değer” derdi anlayamadık. Akrabalarımla hasret kaldım, kucaklaşamadım, dertleşemedim, sarılmadım derdi. Bacımı ve abimi anlatamadım dediğinde hiçbir duygu hissetmezdik. Babam çok çalıştı; ezildi, itilip kalkıldı. Kardeş sevgisi de almadı, anne baba sevgisinde de yetişmedi. Ekonomik zorluklar içerisinde yetişin, ezilen, yıpranan bir gurbet işçisinin evladı olmanın kıymetini bilemedik.

Ben yalnızım, siz de yalnız olmayın. “Birlik ve beraberlik içinde olun. Birlik içinde olurken kimse sizi yıkamaz. “ dediğin de bir kulağımızdan girdi öbür kulağımızdan çıktı. Şimdi büyükleri anlayın;

eleştirmeyin, kızmayın. Onların yaptıklarını yıkmayın. Habersiz elbiselerini dahi vermeyin. Sorun ona, değer verin. Giymediği elbisesini hatırlatın; kendisi versin. Onu izleyin. Tarihle yaşarken tarihin kıymetini bilin. Bilgisini ve yaşantısını anlayarak, görerek, hissederek yaşamak çok ama çok önemli. Kendi dünyanız olabilir ama onların da bir dünyası var, kabul edelim. Onlarında sevdiği ve hoşlandığı bir alan vardır. Babam şiir yazardı. 6 kardeş olarak babam sağken şiirlerini kitaplaştırabilirdik, Kars’taki evine sahip çıkabilirdik. Karabağ’da babam için ev alabilirdik. Hayallerini gerçekleştirebilirdik. Biz kaçırdık ama siz kaçırmayın. Babalarınızın dünyasına girin. Onları anlamaya çalışın, kırmayın. Hissetmeye çalışın. Aman benden geçti demeyin. Sizin kendi zihniyetinizi hiçbir şey geçmez. Az kullanılır belki ama kullanılır. Siz yeter ki o eşyaya sahip çıkın, saklayın ve koruyun.

Ayson Karabağ

Yazar-Gazeteci

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Sponsorlu Bağlantılar
reklam
  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM
Bakırköy Haber