• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Özlemini Duyduğum Ramazanlar

Özlemini Duyduğum Ramazanlar

Özlemini Duyduğum Ramazanlar

Bu güzel ay sadece ruhsal değil, bedensel farkındalıklarımızı güçlendirmemiz, arınıp temizlenmemis için mükemmel bir ay. Doktorlar her vücudun bakım ve onarıma muhtaç olduğunu oruç tutmakla vücutta bulunan toksinler atılmakta ve vücut onarılmakta. O nedenle “Oruç tut, sıhhat bul” mahyası hep ramazanlarda camilere asılır. Aslında oruç tüm dinlerde var olan bir ibadet. Kendine has kural ve kaideleri var. Oruç tutan kimsenin onlara dikkat edip ona göre hareket etmesi gerekir. Aksi halde, oruç tutmamış, perhiz yapmış olur. İslam inancında oruç, İslâm’ın beş şartından birisidir. Kutsal bir ibadettir. Her yıl Ramazan ayı süresince tutulur. “Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu ise cehennem azabından azad olma” olarak bildirilir olmasına rağmen yine de kendine has güzellikleri vardır. Çalınan davul sesleriyle, sahura kalkmalar, iftar sofraları, kılınan teravih namazları, evlerde okunan veya okutulan Kur’an-ı Kerim’ler (ki bizim eve de hoca gelir, Kur’an okur ev halkı ve konu komşu çocuklarda onlara eşlik etmeye gayret sarfederdik) Zekâtlar onu çok daha güzel bir hale dönüştürüyordu. Bu ay bir bakıma çarşı ve pazarlarında canlandığı bir aydır. İftara yakın fırın önlerindeki pide kuyrukları, insanların evlerine gitmedeki telaşlı halleri, satılan iftarlıklar ona ayrı bir güzellik katmaktaydı. Ne yazık ki, bugün çok şeyde olduğu gibi bu zevklerdende mahrum kaldık İftar sofralarını, israf sofralarına çevirdik. Halbuki, İslâm inancında israf haramdır.
Bence bu ayın en güzel tadını çıkaran çocuklardı. Bende bu tadı doya doya tadanlardan biriydim. Bugün ise o günleri hayal eder oldum. Ve bu satırları yazmayı uygun buldum. Yurdumuzun dört köşesi farklı örf adet ve geleneklere sahip bir ülke. Her vilayeti farklı özelliklere sahip, Elazığ’da onlardan birisi. Adını Ulu Önder Atatürk koymuş. Elaziz (Azizler şehri) demiş. O nedenle Ramazan Ayı Elazığ’da çok daha farklı yaşanır. Nasıl mı? Biraz da size ondan bahsedeyim. Sahura yöre halkı klarnet eşliğinde çalınan davul sesleriyle kaldırılır, ara sıra sesi güzel olan sokağın gençleri halaylar oynar, kapı komşuları onları seyrederdi. İsteyen davulcuya bahşiş verir, yolcu ederlerdi. Evine gider sahur yemeğini yer, niyet edip orucunu tutardı. Tırnak pideler, yağlı, yumurtalı ekmekler pişirilir, sıcak sıcak satılırdı. Bilhassa buharda çıkan badem şekerleri, nohut ekmeğini, satılan buz parçalarını unutmak mümkün mü? Belki parçaları ne alaka diyebilirsiniz?
O zaman çoğu evde buzdolabı yoktu. İçmek için su topraktan yapılmış testilere konur, oradan içilirdi. Böylece su hem soğur, hem de çok daha tatlı bir hal alırdı. Ama bir türlü kafi gelmezdi. O nedenle bazı evlerde testiler yan yana dizilirdi. Ramazan ayları hep çocukluğumda sıcak aylara rastlardı. Bende birçok çocuğun yaptığı gibi buz fabrikasından kalıp halinde buz alıp, iftardan önce satar, harçlığımı çıkarırdım. Akşam evine giden çoğu aile reisi bir parça satın alır, evine götürür ve böylece soğuk su içmiş olurlardı. Unutamadığım diğer bir olay ise, Hoca Dedemin biz çocuklara göstermiş olduğu sevgiydi. Bizler de onu çok sever ve hep yolunu dört gözle beklerdik. Akşama doğru eve gelişini, bastanonun sesinden anlar, birbirimize “Hacı Baba geliyor, geliyor” diye haberdar ederdik. Görünce de koşup elini öper, sıraya dizilirdik. O da elini cebine götürür ya nane şekeri ya da çoğu zaman bir avuç kırık leblebi verirdi ki ne de hoşumuza giderdi. Evde bizimle beraber kalıyor, gece yarılarına kadar yazıp okuyordu. Yine hoşuma giden bir davranışları vardı ki o da oruç tutma konusunda çok hassas olmalarıydı. İlk defa oruç tutan torun omuzlara alınır, evin içinde dolaştırıldı. Zaman zaman oruçlu olup olmadığımızı sorduklarında dilimizi çıkarıp bak orucum derdik. Çok hoşlarına giderdi. Unutmadığım ve unutamayacağım anılardan biri de badem şekerini çok sevmiş olmam. Elime para geçince alıp yerdim. Yine bir Ramazan günüydü. İftarlık olarak aldım ve cebimde sakladım. İftardan sonra yemeyi unutmuşum. Çünkü Ramazan akşamları biz çocuklar için çok güzel ve hareketli geçerdi. Her akşam iftardan sonra belli bir saatte toplanır, topu halde değişik camilere gider, namaz esnasında gülmemek için dilimi ısırdığımı bugün bile hatırlıyorum. O akşam geç kalmıştık. Hatta camiye vardığımızda ezan bile okunuyordu. Hmen camiye girip namaz kılmaya başladık. Ama aklımda hep badem şekerleri vardı. Bir an evvel yemek istiyordum. Rükuya gittiğimde cebimden çıkarıp secde de ağzıma tapı yediğimi hatırlıyorum. Bu da o günler ne kadar küçük olduğumun kanıtı olsa gerek. Ama ne olursa olsun, yaşadıklarım bugün aklıma geldiğinde hep gülüp duruyorum. Bu da bana Ramazan ve orucun sadece bir ibadet değil, aynı zamanda insanların doya doya huzur bulduğu, aç kalmayı anlamayı ve imkanların bir başkasıyla paylaşıldığı bir ay olduğunu hatırlattı. O nedenle Ramazan ayı onbir ayın sultanı olarak bilinir.

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Sponsorlu Bağlantılar
reklam
  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM