• DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Yazmaktan, Konuşmaktan, Korkardım

Yazmaktan, Konuşmaktan, Korkardım

Yazmaktan, Konuşmaktan, Korkardım…

İlk okulda başlayan korku, orta okula kadar devam etti. Sınıfın en arkasında oturuyordum, hiç el kaldırmadım, ne zaman hoca tahtaya kaldırsa, ter basardı. Sayfayı doğru görmüyordum, okurken kekeleme, heyecen, titremeler yaşardım, ve o zaman sınıf arkadaşlarım çok gülerek acımasız şekilde alay ederlerdi, yaşadiğim travmayı hiç unutamadım.

Kendimi savunacak cesaretim yoktu. Konuşurken karşiyı kırıcı konuşma şekli vardı. Konuşurken karşımdaki kişiyi savunmak zorunda kalır gibiydim. Konuşmaya başlarken seçtiğim cümleler ile karşıdaki kişide, sanki kendime düşmanmış gibi iz bıraktığımı hatırlıyorum.

Öğretmenimiz bize kompozisyon yazdırken, yazdiğim yazıyı okurken bile, yanlişlarımı fark ediyordum, onun için yazmadan da okumaktan da çok korkardım. Evde veya akrabalara abımle ziyarete gittiğimizde, abim ya ayaklarıma basarak “konuşma” derdi veya eliyle sıkarak beni engellerdi. Yeri gelirdi, aile içinde abim benim eksikliğim ile alay ederek konuşurdu. Bu travma ile arkadaş ortamında, bildiğim doğruları dahi anlatırken karşiyı kırıyordum ve fark da değildim. Bu eksiklerim ve gergin ortamlar, susmalarım bende sıkıntı yapıyordu ve birikiyordu. Bu sıkıntıyı yaşamamak için hem öğretmenlerle göz göze gelmek istemiyordum hem de akraba ziyaretine dahi gitmek istemiyordum ve sürekli bir durumdu bu.

“Allahım sen bana güç ver, bana kuvvet ver sen kulunu yanliz bırakmazsın” diyerek Allah’a sığınırdım.

Rabim kısmet veriyor, sabır veriyor.

Bir ata sözü var, “su akar yolunu bulur” bu fikri çok sevdim, kendimi her gün türlü fırsatların önüne attım. Çok diledim, okumak için kendimi çok zorladım. Arkadaşlarımın gülmeleri, alay etmeleri, benim gözümü açti, beni çalıştırdı. Abimin alay etmeleri, bıyık altından gülmeleri beni çok kırdı, ama ben kendime kamçı yaptım bunu, kendime faydalı olacağınai inandım. Kendimi gün içinde sağa vurdum, sola vurdum, insaları dinledim, iyi takip ettim, yaptiğim işlerden cesaret alarak bende yapmaya başladım. Televizyon spikerleri benim öğretmenim oldu.

Aksaray’da ptt jetonu sattım.

Samsun sigarası malbora sattım.

Dondurma sattim.

Çay sattim.

Ayakkabı boyadım, her bir alanda çok şey öğrendim.

Mastırımı ben dışarıda sokakta halkın içinde yaptım.

Aksaray’da gazete büfesinde gazete, dergi sattim.

Aksaray’da, Fatih’te kartpostal sattim.

Seyar saticilik yaptım.

Bağirarak iletişim kurdum, cesaretimi sokakta topladım.

Konuşma eğitimimde TRT Haberlerini sunan spikerleri dınledım, burayı dendime okul yaptım, sunum konuşması, duruşu, kopyalar çektim.

Fotoğraf albümü sattim.

Reklam işlerine girmek için Aksaray’da iki arkadaş konuştuk, ofis tuttuk, yola çıktım. 3 gün sonra ofiste buluşup, para vereceğiz ofisi boyayacagiz ve mobilya almaya çıkacağiz diye plan yaptık. O gün geldi, arkadaş gelmedi, ofiste bekledim, gelmeyince kapiyı kilitledim, üzerimi çıkardım, ofisi kendim boyadım, sonra elbislerimi giyindim, çıktım, para verecektik, mal sahibine gittim, ben ortak ile yola çıktım, fakat arkadaşım gelmedi, “ben yalnız yolum devam edeceğim, sizden 1 hatat süre istiyorum” dedim, adam da “genç senin bu tavrınla 2 ay bendensın, işine git sarıl, kapıları çal, kapıyı sevgi ile çaldiğinda, kapılar açılacaktır, bunu unutma, İsa Peygember’in lafıdır, sen kapiyi çalarsan kapi acilir”… Bu söz beni çalıştıracak söz oldu. Masaya isim yazıyordum, mermerin üzerine sari pirinç kullanarak yapıyordum, mermeri de Bilecik’ten gidip, toptan aldım getirdim, sabah kapı kapı geziyordum, 10 adet sipariş toplayıp, akşam yazıyordum, sabah yapıştırıp teslim ediyordum. Mermer, albüm satışı derken işlerim yavaş yavaş yolun girdi.

Hayeller kuruyordum.

Sebat edıyordum.

Akşamları sesli seslı kitap okuyordum.

Çok zeki insaların tecrübelerini , emekli insaları dinleyerek, tavsiyelerine önem vererek, işime dört elle sarilarak calişmalarıma devam ediyordum.

Türk foklör kurumuna kayıt oldum, “folklör oynayan insanlar, her ilin insanları için ortak anlaşma dilidir” diye 18 yörenin folklörünü öğrenmeye devam ettim. Alay etmeler bende travma yaratmıştı, ama nefret ettirmedi, küstürmedi, kendimi işime verdim . Bende küsme yaptırmadı ama, sesli kitap okumaya başladım.

İşimiz gereği rapor vermem için, daktilo almak zorunda kaldım, yavaş yavaş daktilo yazarak, farklı karakterlerin doğru yerlerini bularak yavaş yavaş,Türkçe’mi geliştirdim. Kendimi zorlayarak yazı yazmaya da bu şekilde başladım. Cenab-ı Allaha bana böyle bır fırsat verdiği için ve beni yazı yazmaya, okuma yoluna sokmuş olduğu için şükrettim. Aklımda hiç kitap yazmak yokken, şimdi 4 kitap ve 1 dergi sahibiyim, 1 gazete sahibiyim. Beni Cenab-ı Allah buralara sürükledi, içimdeki eksikleri öğrete öğrete yaşata yaşata buralara getirdi. Yaradan kulunu yanlız bırakmıyor. Çaba sizden olacak, gayret olacak, sebat olacak ki yolun sonunda hedefine ulaşmiş olacaksınız.

Şimdi değil küçük bir başlığı, ben film yazacak durumdayım. Nefret ettiğiniz iş bir gün sizin sanatınız olabilir. Ben bilmeden, ben bu yolda pişe pişe, öğrene öğrene başardım. Öğrendiklerim; becerinizi keşfedin, asla pes etmeyin, gayret edin, içinizdeki sesi dinleyin. Kalbinizin sesini dinleyin. Engeller gibi gelebilirler ama engel değilde eksiklerimi öğrenmek için, düşünmek için, benim bakış açımı zorlamak için, Yaşadıklarımın çok faydası oldu. Gölge alanların, şakaların, benim işimi sevmeme vesile olduğunu fark ediyorum. Onun için, her alay, her sıkıntı, her kırıcı söz, sizin hayatınızı değiştirebilir. Sabırlı olun, yolunuzdan çıkmayın, sebatlı olun

Ayson karabağ

Yazar-Gazeteci

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Sponsorlu Bağlantılar
reklam
  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM